Gündemin en sıcak konularından birisi, anayasa ve tabi bununla ilintili olarak da hükümet sistemi tartışmaları. Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisi olması hasebiyle, tartışmanın sıcaklığını koruması hem siyasal istikrar açısından hem de hükümet sisteminin demokratikleşmesi açısından sevindirici bir durum. Ancak tartışmanın sağlıklı yürümemesi de bir o kadar rahatsız edici.
Gerçekten çok rahatsız edici ve manipülatif bir tartışma süreci yürüyor. Tartışmaya dahil olanların bir kısmı, kategorik olarak Ak Parti tarafından önerilen her şeye karşı çıkma marifetini serdediyor. Hiç üzerinde durmadan ne söylendiğinden ziyade kimin söylediğine bakıp, karar veriyorlar. Önce duracakları yeri tespit ediyorlar. Sonra da tezlerine gerekçe üretiyorlar. Dolayısıyla bu grubun tezleri üzerinde konuşmak çok anlamlı değil. Hamaset ve manipülasyon fışkıran cümleler sıralıyorlar ardı ardına. Federalizmden giriyorlar, cumhuriyet karşıtlığına çıkıyorlar, oradan otoriterlikten girip padişahlıktan çıkıyorlar. İyi niyetlerinden (!) zerrece şüphe duyulmayan ve yegane kaygıları iktidar partisinin önermelerine karşı çıkmak olan bu kesimin tek tezlerini tartışmanın gereği olmadığı gibi tartışmaya katkı sağlamayacağı da ortada.
Haklarını yemeyelim başkanlık sistemine karşı önermeler sıralayanlar tamamı bu türden magazinleştirme yapmıyorlar. Mesela federalizm, bölünme vs gibi tuhaf ve manipülatif argümanlar dillendirmiyorlar. Ancak onlar da tartışmayı elde mevcut düzenin yarattığı sıkıntıları görmezden gelerek yürütüyorlar. Mesela demokratik meşruluk, otoriterleşme endişesi, yasama ve yürütme ilişkisinin karşılıklı bir denge-fren mekanizmasına kavuşamaması gibi en azından tartışılabilir önermeler sıralıyor, sorun alanlarına dikkat çekiyorlar. Bir anlamda mevcut yapıyı bu açıdan aklıyorlar. Yani mesela bugün uygulanan şekliyle sistemin demokratik, meşru, hukuk devleti ilkeleri ile uyumlu, yürütmenin dengelendiği bir formu olduğu yanılgısı içindeler. Bu gruptaki eleştiriler için söylenecek şey, ya Türkiye’de yaşamıyorlar bizim yaşadıklarımızı görmediler. Ya da bir fanusun içinde “beyaz” bir biçimde yaşadıkları için yaşananlardan yeterince etkilenmediler. Tabi iyi niyetli olduklarını varsayıyoruz.
Parlamenter sistemin nesi iyi?
Iskaladıkları nokta şu ki; maalesef Türkiye’de sağlıklı işleyen bir düzen yok elimizde. Kıyaslamayı doğru yapmak gerekir. Bir yanda her gün yeni bir krize sebep olan bir hükümet sistemi, diğer yanda ise kriz üretme ihtimali olan bir hükümet sistemi önerisi. Bence kıyasın doğru unsurları bunlar olmalı.
Geçtiğimiz hafta içinde bir gazetede iki yazı kaleme alan Prof. Dr. Ergun Özbudun’un da benzer bir yanılgı içinde olduğunu gördüm. “… başkanlık sistemini her derde deva sihirli bir reçete, parlamenter sistemini ise zorunlu olarak güçsüz ve aciz hükümetler olarak tanımladıkları” biçiminde özetlenebilecek önermesi tam da bu yargıdan kaynaklanıyor. Hiç kimse durduk yere başkanlık sistemi savunusu yapmıyor şüphesiz. Tartışılan şey yaklaşık 150 yıldır bazen bozuk bir kopya biçiminde, bazen de klasik parlamenter sistemin ilkelerine uygun bir biçimde yaşadığımız deneyiminin yol açtığı sorunların ortadan kaldırılmasıdır. Kimse başkanlık sistemini her derdin ilacı olarak görmüyor, tıpkı parlamenter sistemin savunusunu yapan kişiler gibi. Sadece parlamenter sistemin neden olduğu sorunların başkanlık sisteminde söz konusu olmayacağı iddia edilmekte. Bu nokta çok önemli. Çünkü herkes başkanlık sisteminin de kendi içinde sorunlar üretebileceğini kabul etmekte ve olası sorunlara karşı tedbirlerin neler olabileceğine ilişkin öneriler sıralamakta. Başta Özbudun olmak üzere bu tedbirleri tartışacak akademisyenlerin önerileri kuşkusuz çok önemli olacak.
Başkanlık sisteminin sıhhati…
Esasında tam da bu noktada, parlamenter sistem savunusu yapanlara aynı eleştiriyi yöneltmek gerekir. Türkiye’de parlamenter sistemin sağlıklı olarak işlediği/işleyeceği varsayımından hareketle, başkanlık sisteminin olası sıkıntı ve sorunlarına dikkat çekmek, bu sıkıntıların sadece başkanlık sistemi için geçerli olduğunu iddia etmek ciddi bir yanılgıdır. Başkanlık sistemine atfedilen risklerin yaşanma ihtimali, mevcut parlamenter sistemde elan yaşanan olumsuzluklardan daha güçlü değildir. Kaldı ki, buna ilişkin gerekli tedbirler alınarak, risk azaltılabilir. Ancak şurası açıktır ki, parlamenter sistemin asla temin edemediği istikrarlı hükümet yapısı başkanlık sisteminin doğal bir sonucudur.
Başkanlık sistemi tartışmalarında bir diğer ciddi yanılgı “Türk usulü” biçiminde biraz da istihza ile gündeme getirilen eleştiriler. Kanımca bu eleştiriler de ciddi biçimde sorunludur. Bu eleştirileri dile getirenler, sistemin sorun üretme ihtimalini azaltmak amacıyla önerilen ve genel olarak başkanlık sistemlerinde olmayan mekanizmaların oluşturulmasını başkanlık sisteminden uzaklaşmak olarak yorumluyor ve eleştiriyor. Burada iki hususun altını çizmek yerinde olacak. Birincisi, söz konusu mekanizmalar sadece tedbir amaçlı olup, bunların konulma nedeni başkanlık sistemini korumak ve sapmalara meydan vermemektir. İlave olarak bu mekanizmalar yalnızca olağanüstü durumlar için başvurulacak bir yöntemdir, yani rutin bir uygulama olarak değerlendirilmemelidir. Altı çizilmesi gereken ikinci husus ise, tartışılan mekanizmaların özü itibariyle başkanlık sisteminin önermeleriyle çelişmediğidir. Başkanlık önerilen tedbirler konusunda Ak Parti’nin ısrarcı olmadığını deklare etmesidir. Bizzat Sayın Başbakan “buyurun kendi modelimizi birlikte üretelim, kendi tedbirlerimizi birlikte alalım” mealinde bir cümleyle süreci tanımlamıştır. Böylece Sayın Başbakan, önerilen tedbirlere ilişkin eleştirel yaklaşımı olanların karşı önerilerine ya da görüş ve tavsiyelerine de açık bir tartışma sürecinin bulunduğunu vurgulamıştır.
Yargı ve hükümet sistemi
Bunlardan maada, Ergün Özbudun’un yazısında en yadırgadığım ifadeler yüksek yargıya ilişkin olarak söyledikleri. Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay ve HSYK’ya ilişkin olarak AK Parti’nin anayasa taslağında yer alan önerilerin başkanlık sistemi ile ilintilendirilmesi hususunu hocamın insafına bırakmaktan başka çare yok. Oradaki önerilere kategorik olarak karşı çıkmak başka bir şeydir, onları ileri sürerek başkanlık sistemine karşı çıkmak apayrı bir şeydir. Hepimizin bildiği ve Özbudun hocanın da yazısında belirttiği gibi, yargının örgütlenmesi ve yapısının hükümet sistemi tartışmaları ile herhangi bir bağlantısı yoktur. Bu nedenle, hükümet sistemi tartışmaları başlıklı bir yazıda “Ak Parti önerisinde daha da endişe verici unsurlar…” tanımlamasıyla yargıya ilişkin hükümlere yer vererek eleştirmek oldukça yanıltıcıdır. Bu önerilerin başkanlık sistemi tartışmaları ile hiçbir ilintisinin bulunmadığı açıktır.
Hükümet sistemi tartışmalarını zihnimizdeki ön yargıları bir tarafa bırakarak tartışmaktan başka çaremiz yok. Mustafa Erdoğan hocanın da dikkat çektiği gibi Türkiye siyasi elitlerinde başkanlık sistemine karşı kökleşmiş bir önyargı var ve bunlar başkanlık sistemini duyar duymaz diktatörlükten bahsetmeye başlıyorlar. Mustafa Erdoğan hoca akademik söylemde parlamenter sistemden yana ve başkanlığa karşı adeta skolastik bir inançtan bahsediyor. Bu skolastik inançtan bir an önce kurtulmak ve sağlıklı bir tartışma ortamı oluşturmamız gerekiyor.
13 Nisan 2013
Kaynak: http://www.yirmidorthaber.com/acikgorus/skolastik-parlamenter-sistem-hastaliklari/haber-744874