Bilimselliği tartışmalı olmakla beraber hemen her düzeyde tarih tartışmalarında ortak bir başlangıç ya da bitiş önermesi vardır. O da tarihin iyi ile kötünün ya da doğru ile yanlışın kavga ve mücadelesi olduğu önermesidir. Aslında sadece tarih için değil toplumsal alanın her yönü, her anı için değerlendirmelerimizi iyi ve kötü üzerinden yaparız. Yaşadığımız her şeyi iyi ve doğrunun, kötü ve yanlış ile mücadelesi denklemine oturturuz. Hıristiyanlık ve Yahudilikten tutun İslam’a kadar bütün dinlerde, Zerdüştlükten pagan kültürüne değin her türlü inanç sisteminde ve Antik Yunan’dan çağdaş siyaset düşüncesine bu türden bir kategorileştirme penceresinden bakılır. İyi yani doğru ve güzel ya da dini değerlerle uyumlu olan ile kötü yani yanlış ve çirkin olan ya da günah olan arasındaki mücadele olarak görürüz hayatı. İçgüdüsel olarak biz de içinde yaşadığımız anı bu kategorileştirme çerçevesinde değerlendiririz. Bilinçaltımıza yerleşmiştir, siyasetçileri değerlendirirken de böyle bakarız. İç politikada yaşananları, iktidar muhalefet ilişkilerini, atılması gereken adımları hep iyi kötü skalasına oturturuz. Dış politikada yaşanan gelişmeleri değerlendirirken böyle bakarız. Siyasal tercihlerimizi bu önerme ışığında yaparız. Kötünün hamlelerine karşı iyilerin neler yapması gerektiğini yorumlarız, kendi penceremizden iyiye destek oluruz, kötünün planların deşifre olmasını arzularız.
Hikmet’e karşı Nefsi Emmare
Habil ile Kabil’in mücadelesi aslında iyi ve kötünün savaşıdır. Melek-şeytan ikilemi iyi ve kötü mücadelesine atıfta kullanılır. İyiler melek, kötüler şeytanla özdeşleştirilir. Benzeri bir metaforu Şehbenderzade Filibeli Ahmet, Amak-ı Hayal adlı eserinde kurgular. İyi ile kötünün mücadelesini ve savaşını tasvir eder. Her iki tarafın silah ve argümanlarını analiz eder. İyiyi ve nuru temsil eden Hürmüz ile kötüyü ve zulümatı temsil eden Ehrimen’in kavgası. Diyalog Zerdüştilik’teki (Kur’an’ın ifadesiyle Mecusilik) iyilik tanrısı Ahura-Mazda (Hürmüz) ile kötülük tanrısı Angra-Mainyu (Ehrimen) üzerinden kurgulanır. Sürekli çatışma ve mücadele halinde olan bu iki gücün kavgası ayrıntılı bir biçimde anlatılır.
Kavganın hemen başında Hürmüz hutbesinde şu sözlere yer vererek insanları nura yani iyiliğe çağırır: “Ey ben-i beşer! İzd sizi kendi gibi nur olmanız için peyda etti, sizi kaffe-i mevcudata tercih eyledi. Size her türlü nimetleri ihsan etti. Lakin sizi nur iken zulümatla mecz eyledi, ruh iken cesetle tahlit etti, ta ki menfuru olan zulümatı makbulu olan nur ile ref edesiniz…” Söz alan Ehrimen ise tüm bu güzel sözleri “şairane ve kazibane” bulduğunu belirtir, özetle şu cümlelere yer vererek muhataplarını karanlığa yani kötülüğe çağırır: “Ey ben-i beşer! Gözünüzü açınız… şairane ve kazibane sözlere uyup da ömrünüzü boşa geçirmeyiniz, gülünüz, eğleniniz, zevk ediniz, yiyiniz, içiniz dünyada matlub olan yalnızca iki maksut vardır. Bunun birisi kibir, diğeri şehvettir… Bu iki maksuda nail olmaya çalışınız. Nefsinizi her şeye tercih ediniz. Edna bir zevkiniz için binlerce insan telef olsa bile hiçbir ehemmiyet vermeyiniz. Mukteza-yı tabiatınız budur… Bu alem yekdiğerini yemek, mahvetmek üzerine müessestir. Her şey birbirinin adüvvi tabisidir… Benliğinizden başka mevcut, zevkinizden başka maksut tanımayınız.” Üzerinde uzun uzun konuşmak gereken cümleler. Hürmüz’ün bütün tezlerini çürütmek, küçük düşürmek ve insanları birbirine düşürerek kötülüğü egemen kılmak üzere oldukça güncel önermeler içeren bir hutbe.
Hürmüz ile Ehrimen’in söz düellosundan sonra gerçek kavga başlar. Kavganın hemen başında Ehrimen adına savaşan ve kıyamete kadar yaşamağa mahkum edilmiş ve öldürülmesi mümkün olmayan Nifak cadısı adeta ortalığı süpürür. Önüne geleni devirir. İyilerin tarafını zor duruma sokar. Ta ki önüne Muhabbet Pehlivan çıkıncaya değin. Günlerce Ehrimen cephesinde zafer naraları atılır. “Pençeyi şiranem yürekleri paralar” narasıyla ortaya çıkan Muhabbet Pehlivan üçüncü günün sonunda Nifak Cadısını yener. Muhabbet, Nifak’ın bütün tezviratını yok eder, bir anda Hürmüz cephesi galip duruma geçer. Ama henüz kavga bitmemiştir. Birkaç günlük galibiyet serisinden sonra Muhabbet Pehlivanın karşısına Ehrimen cephesinin en önemli silahlarından birisi olan Gazap Pehlivan çıkar. Kavgada vahşiliği ve gaddarlığı ile malul, en acımasız ve ahlak dışı silahları kullanmakla bilinen Gazap Pehlivan. Üç günlük bir mücadelenin sonunda Gazap, Muhabbetin ciğerini söker ve Ehrimen’in önüne atar. Hürmüz cephesi bir anda mahzunlaşır. Birkaç günlük mahzunluktan sonra Hürmüz cephesi bu kez Hikmet Pehlivan hamlesini yapar. Gazabı yenebilecek tek güç olarak doğru bilginin ve hakikatin kaynağı olan, güzeli ve kötüyü iyiyi ve çirkini doğruyu ve yanlışı ayırt etmenin bilgisi olan Hikmet sahaya sürülür. Günlerce süren mücadeleden galip ayrılan Hikmet Pehlivandır.
Hikmet’in galibiyeti üzerine onun karşısına Ehrimen cephesi bu kez Nefsi Emmare’yi sürer. Hikmeti yenecek yegane güç olarak görülen bencillik ve kişisel çıkar ile malul Nefsi Emmare. Er meydanının “Beşbin şekil alırım, bin silaha malikim. Ey miskin Hikmet! … Sen aptal ve aciz bir mahluksun, benim elimde bir sinek kadar ehemmiyetin yoktur…” naralarıyla çıkan Nefsi Emmare zorlu bir mücadeleden sonra Hikmet Pehlivanı yener.
‘Aşk’a galebe çalınmaz!
Nefsi Emmare’nin zaferi şer cephesinin zafer çığlıklarına neden olur. Ve tam bu esnada Hürmüz son, ama en büyük hamlesini yapar. “Ben oyum ki satvetimden kainat lerzandır/ Ben oyum ki zor-bazum hakim-i her candır/ Ben oyum ki mizanı adlimde müsavi cümle halk” naralarıyla Aşk meydana sürülür. Aşk’ın sahneye çıkması ile her şey sona erer. Aşk kılıcını Nefsi Emmare’ye yöneltir ve “Ey Emmare! Bana da karşı duracak mısın?” der. Emmare’nin cevabı çok manidardır. Aşkın önünde diz çöker ve ağzından şu cümleler duyulur: “Sen herkesin olduğu gibi benim de efendim, velinimetimsin. Aczimi ilanen işte sana secde ediyorum.”
Ve son sahne Aşk Hürmüz’ün önünde secde edip ona hitaben “Ya Hürmüz, ya Nur, selam olsun sana! Sana ki kader-i zulümat seninle bilindi.” Ehrimen’e hitaben “Ya Ehrimen, ya Deyçur! Selam olsun sana! Sana ki, kader-i nur seninle bilindi.” Bu sözler üzerine Hürmüz ile Ehrimen tahtlarından inip, yan yana gelmiş ve kardeş gibi müsafaha etmişlerdir.
Hikaye çok tanıdık. İster siyasete uyarlayalım, ister gündelik hayata. Bu mücadele bazen siyasetçiler arasında olacak, bazen iktidarla muhalefet arasında olacak, bazen de iki ülke arasında. Ama hep iyilerle kötülerin savaşı olacak.
Kötülerin gazabı…
Kötülerin tıyneti tektir. İnsanları önce karanlığa ve çözümsüzlüğe çağırırlar. Sorunların çözülme eğilimine girmesinden rahatsız olurlar ve “ortalığı karartmaya” çalışırlar. Bu süreçte de her türlü silaha müracaat ederler. Ağza alınmayacak yalan ve düşmanlık cümleleri kurarlar, nifak sokmaya çalışırlar, bel altından vururlar, ahlaksızlık yaparlar. Kötünün egemenliği için her şeyi yaparlar. Onlar aydınlıktan ve nurdan yani iyiden rahatsız olan zümrelerdir.
Tıpkı Şehbenderzade’nin kurgusundaki Hürmüz ile Ehrimen’in kavgasını yaşıyoruz. İyiler sorun çözmeye çalıştıkça, kötüler sorunların çözülmesine engel olmak istiyor, kötülüğü daim kılmak istiyorlar. İyiliğin önüne geçmek için ağza alınmayacak yalan ve düşmanlık cümleleri kurarlar. Bu süreçte iyilere düşen, iyi olmalarından beklenen kötülerin oyunlarına düşmemek olmalıdır. Kara propaganda ile başaramadıklarında bu kez iyiler arasına nifak sokma, bölme ve iyileri birbirine düşürme yolunu seçerler. Nifak cadısının panzehiri muhabbet pehlivandır. Muhabbet ve sevgi nifak tohumlarını bitmeden ortadan kaldıracaktır. Muhabbet hamlesine şer cephesi kötülüğünü katmerlendirerek artıracak gazap hamlesi ile cevap verecektir. Kötünün gazap hamlesi çok korkunç olacak şüphesiz. Her türlü bel altı atışı utanmadan, sıkılmadan yapabilen bir silahtır gazap. Gazap silahına müracaat edenler amaçlarına ulaşmak için her şeyi kullanırlar. Kötü gazap silahıyla hiçbir ahlaki sınırı olmayan bir safhaya geçecektir. Gazabın panzehiri ise hikmet pehlivandır. İyinin en büyük silahlarından birisidir hikmet. Varoluş gerçeğinin farkında olarak, tüm bu yapılanların kötünün doğasından olduğunun bilincinde, kötülüklerin ilacının onların tezviratlarına aldırmadan doğruları yapmak ve hikmetle davranmak olduğunu bilmesi beklenir iyinin. Kötünün hikmete karşı hamlesi onun maksadını açıkça ortaya koyan bir silahtır yani nefsi emaredir. Kötü bütün bu yaptıklarını kendi kişisel çıkarları için yaptığı ortaya koyar bu hamleyle. Tıpkı Aşık Veysel’in dediği gibi, “Alevi Sünnilik nedir/ Menfaattir var varası” kötülerin. Kişisel çıkarlarından başka hiçbir düşünceleri olmayan bu kötülerden her şeyin, her türlü saldırının beklenmesi gerektiğini bilmek gerek. Kötülerle bu mücadeleyi yürütebilmenin ilacı ise aşk olacak. İnsana duyulan sevgi ve saygı olacak. Vatana, millete, kutsal değerlere karşı hissettiğimiz aşk ve sevgi, mücadele azmi bizi ayakta tutacak, bu savaşı kazanmamızı sağlayacak. Hiç bir tezvirata aldırmadan sevgimizden hareketle kötüyle mücadele etmek gerek.
İyiler bu mücadelede azimle hareket ederse iç politikadaki sorunlarda da, Kürt sorununda da, Suriye sorununda da, diğer dış politikadaki sorunlarda kazanacaklardır. Unutmamak gerek ‘kötü’ kendisine yüklenen tarihsel misyonu yerine getiriyor. ‘İyi’nin yapması gereken tek şey kendisine düşen tarihi misyonu yerine getirmektir. Bu ‘iyi’ için hem bir görevdir, hem de onun doğasının gereğidir.